Instale o Steam
iniciar sessão | idioma
简体中文 (Chinês simplificado) 繁體中文 (Chinês tradicional) 日本語 (Japonês) 한국어 (Coreano) ไทย (Tailandês) Български (Búlgaro) Čeština (Tcheco) Dansk (Dinamarquês) Deutsch (Alemão) English (Inglês) Español-España (Espanhol — Espanha) Español-Latinoamérica (Espanhol — América Latina) Ελληνικά (Grego) Français (Francês) Italiano (Italiano) Bahasa Indonesia (Indonésio) Magyar (Húngaro) Nederlands (Holandês) Norsk (Norueguês) Polski (Polonês) Português (Portugal) Română (Romeno) усский (Russo) Suomi (Finlandês) Svenska (Sueco) Türkçe (Turco) Tiếng Việt (Vietnamita) Українська (Ucraniano) Relatar um problema com a tradução
📸 “Selfie çekiyoruz, Taner sığmadı… çünkü kadrajın alt kısmı görünmüyor zaten.”
🏀 “Taner’le basket oynadık, smaç basamadı ama topun altına imza attı.”
🧢 “Taner rüzgarda uçmadıysa tek nedeni: ayakkabısına taş koyduk.”
📦 “Taner markette bir şey sordu, çalışan ona çocuk menüsü önerdi.”
🕹️ “Taner’e VR gözlük taktık, ekranda sadece masa ayağı gördü.”
🚪 “Taner kapıyı çalmıyor, direk alttan geçiyor zaten.”
🚗 “Taner emniyet kemeri değil, kol saati takıyor gibi duruyor.”
🍔 “Taner hamburgerle aynı boyda poz verdi, biz menüden hangisi Taner ayırt edemedik.”
🛋️ “Taner koltukta oturunca görünmüyor, biz de yastık zannettik bir ara.”
🪑 “Taner bize bir şey anlatırken yukarı bakıyorum, sanki bilgi gökten geliyor gibi!”
📏 “Taner sinirlenince korkuyorum, ama sadece yanlışlıkla basarım diye.”
🎢 “Taner’le lunaparka gittik, hız trenine binemedi… çünkü boy sınırına boyu yetince çocuk trene yönlendirdiler.”
👖 “Taner alışverişe çıkınca pantolon değil, çocuk reyonundan kol bandı alıyor.”
Özellikle okulun popüler grubu onu hedef almıştı.
"Hey Taner, seni göremiyorum, acaba cebimde misin?"
"Biraz daha kısa olsan anahtarlık yapardık seni!"
"Basket mi oynayacaksın? Top seni potaya atar!"
Bu sözler sadece espri gibi görünüyordu ama her biri Taner’in kalbinde küçük bir yara açıyordu.
Başta gülümseyip geçmeye çalıştı. Ama zamanla içine kapanmaya, sessizleşmeye ve kendine olan güvenini yitirmeye başladı. Artık teneffüslerde bile yalnız oturuyordu.
Bir gün edebiyat öğretmeni, bir kompozisyon ödevi verdi: "Gerçek Güç Nedir?"
“Gerçek güç, başkalarının seni zayıf sandığı yerde güçlü kalabilmektir.
Ben kısa boyluyum, evet. Ama kalbim büyük.
Belki en yükseğe zıplayamam ama en derine hissedebilirim.
Benim gücüm, gülümsemeyi bırakmamamda.
Çünkü gerçek güç, incinip de incitmemektir.”
Haftanın sonunda öğretmen, en çok etkilendiği yazıyı sınıfta yüksek sesle okumaya karar verdi. Taner'in yazısıydı o.
Sınıfta derin bir sessizlik oldu. Taner ilk kez, sessizliği utançla değil, saygıyla yaşadı.
O günden sonra her şey bir anda değişmedi belki ama bir şeyler kırıldı: ön yargılar. İnsanlar onun sadece boyuna değil, yüreğine de bakmaya başladı. Onun mizahını, zekasını, sadakatini fark ettiler.
Ve Taner? O hiçbir zaman en uzun olmadı. Ama en ♥♥♥ duranlardan biri oldu.
Trenle, otobüsle ve bir kısım yaya olarak Of’a ulaştı. Elinde sadece küçük bir sırt çantası, kalbinde ise kocaman bir umut vardı.
Bir sabah, erkenden Of’un yemyeşil çay tarlalarında yürürken... kayboldu. Google Maps sinyal vermiyor, kuşlar bile “bu çaylığı sen bilemezsin” der gibi ötüyordu.
Tam bu sırada, yaprakların arasından gelen hışırtıyla bir gölge belirdi. Ardından bronzlaşmış, terli ve göbekli bir figür ortaya çıktı. Güneş alnında parlıyor, ter damlaları göbeğinden slow motion akıyordu.
“Alperen.”
Bir elinde çay makası, diğerinde kova, ama yüzünde Mona Lisa gülümsemesi.
Taner'in iç sesi:
“Biscolata reklamı gibi ama... Karadeniz versiyonu. Göbekli. Daha gerçek. Daha... ıslak.”
Alperen şapkayı çıkardı, başını eğdi:
— “Ne arıyorsun buralarda yabancı?”